neye çok merak duysam anlarım ruhumu ele geçirmiş yine birileri bir şeyler, anlam veremeden sonsuz merak etmeye başlarım, daha bir kaç gün önce hiç merak etmediğim konuları.
ruhumu ele geçiren kokular, ağaçlar, binalar gördüm, bazen sadece eski bir fotoğraftaki içten bir gülümseme yada tatlı bir bakış. 3-4 sene buzdolabımın kapağında sahaflar çarsından beğendiğim beni mutlu eden yabancı insanların siyah beyaz fotoğrafları asılıydı.
en son adalardan bir şey girdi kanıma, nedenini inanın ben de çözemedim, neydi beni çağıran ısrarla, henüz çözmüş değilim ama keşfedilecek daha çok yol var.
Hayranlık ve korkunun karıştığı bir duygu, Huşû…. tam olarak çözemediğim bir duygu ama kulağa çok hoş geliyor, islamdaki nirvana’ya ermeyi temsil ediyor olabilir mi?
insanlara iyi ya da kötü durumlar hazırladığına, rastlantıları düzenlediğine inanılan doğaüstü güç, şans: Talih.
talih size güldü mü?
zamparanın ölümü çaldı az önce radyoda, son zampara kelimesi aklımda yabancılaştı ve büyüdü:
Farsçadan ithal "zampara" aslında iki kelime: "zan" ve "perest".
"Zan" kelimesini Türkçedeki "zenne"den, kadın kılığına girmiş erkek dansçıdan hatırlayabilirsini.* Esasen "kadın" anlamına geliyor "zan". Ve inanmazsınız, akrabaları arasında İngilizcedeki "queen" (kraliçe) kelimesi ve "jinekoloji"nin "jin"i var!
"Perest" kelimesini de "putperest"ten hatırlayın: "Tapan" demek. Ama nasıl tapmak? "Paristidan" fiili Orta Farsçada "başında, önünde hazır bulunmak, hizmet etmek" anlamına gelmiş.
Yani şeceresine bakılırsa, taptığı kadının yanı başında el pençe divan durması, bir dediğini iki etmemesi gerekiyor "zampara"nın. Nerde o eski "zanperest"ler, nerde şimdiki pis zamparalar...
*kaynak: https://www.instagram.com/nerdengeliyo/p/BcJrWD_FuNQ/
aslında değişen pek bir şey yok
98 yada 2000 doğumlu yeni iş arkadaşlarım var, benden 2 kuşak sonralar ben 80’ler cocuguyum, her şey ne çok değişiyormuş gibi görünüp, ne kadar çok değişmiyor, üç aşağı beş yukarı benzer şeyler deneyimleyen milyarlarca insanız.
haftasonları ve gazete ve huysuz ihtiyar
haftasonları demek, eve alınan bir sürü gazete ve dergi demek, herkesin kahvaltı sonrası okuduğu ince saman kağında renkli baskı sayfalar.
oğuz aral, huysuz ihtiyar’ı okumayı, radikal iki de kare karalamaca ve mantık bulmacalarını çözmeyi, sonra eskiyen gazeteleri kesmeyi, insanların suratlarına bıyık çizmeyi ve suratlarını karalamayı, lemanyak-lombak-leman biriktirmeyi, kupon biriktirip aylarca, onunla müzik seti almayı özledim.
Huşu içinde okudum🤭 Ben de çok severim o kelimeyi nedense🤩